19 Eylül 2021 Pazar

Gideriz

  Gideriz

Geliriz

Afallarız

Alışırız

Sıkılırız

Artistleşiriz,

ezeriz

Dert yanarız

    Anlayışsızlıktan,

         iş bilmezlikten,

              yoğunluktan,

                 üstten,

                      asttan ve diğer her şeyden


Anlatırız

      İşbirliğimizi,

            anlayışımızı,

                    merhametimizi,

                        şefkatimizi ve yardımseverliğimizi

                                           ve diğer her şeyi

Bazen de dinler görünürüz

Gideriz

Anlatırız

    Hey gidi işbirliğimizi,

                   anlayışımızı,

                   merhametimizi,

                   şefkatimizi ve yardımseverliğimizi 

                                      ve diğer her şeyi

Gideriz

Bu sefer tam.


Geliriz

Trilyonuncu olarak.

Afallarız.

Öğreniriz

        deneye yanıla

Özgür hissederiz

Sancı çekeriz

Sorgularız.

Yol buluruz

    devam etmemizi sağlayacak

Din buluruz

Takım buluruz

Meslek buluruz

Eş buluruz

Özgüven buluruz

Anlam buluruz

    Özel hissederiz,

        biricik,

            trilyonuncu kez


Sanki sadece bu yıllar yaşanmış gibi dünyada

Tamam diğerleri de yaşanmış kabul

Ama bu kadar yaşanmamış sanki

Silik yaşanmış milyonlarca yıl

En net yıllar bu yıllar

Yaratıcı bu yılları düşünerek yaratmış

                                          gibi

Ölürüz,

        trilyonuncu kez.

Bütün bir hayatı bitiren

Dünyanın %0.0000...1'ini etkilemeyen bir ölüm


Bilmek gerek bir yandan

Trilyonda bir olduğunu

Ama unutmak değil

Bir ömrün olduğunu

Bu mucizevi beyinle 

                        ve kalple

Bunu yaşamak istedğin gibi

                        yaşamak gerektiğini

Kalmayacak olmasına rağmen

            100 yıl sonra hatırlayan seni


                                                                                            2017

6 Aralık 2020 Pazar

Normal

 Şu an üzerimde yine o psikoloji var. Sınavdan birkaç gün önce başka bir sürü şeyler yapmak istemek, ders çalışmak istememek, garip bir huzur duymak çalışmamaktan. Sınavdan sonraki gün geçecek muhtemelen yine bu hisler. Stresin getirisi birtakım şeyler herhalde. Ve bu durum çok sağlıksız geliyor bana, muhtemelen de öyle. Bunlardan kurtulmaya ihtiyacım var. Bu noktada birilerinin desteğine ihtiyaç duyuyorum. Mesela aile desteğine. Ama babam öyle düşünmüyor. Önce okulu bitir diyor. Ben de ne kadar fikren ters düşsem de paramı o verdiği için uymak durumunda kalıyorum. Çünkü hayat maddiyat sonuçta. Babam aile geçindirmeye çalışıyor. Diyemem ki, sen para ver, ben okumayayım. Biraz da bu yüzden sanırım içimdeki para kazanma isteği. Bir yerden sonra salmak gerekiyor çocukları kendi ayakları üzerine. Yoksa özgüvensiz, işe yaramaz hisseden, hazırcı nesiller yetişecek. Nesiller, ülke geleceği vs. önemsediğim şeyler değil ama o bireylerin tek tek öyle oluşu, onların açısından üzüyor beni. Ben öyle olmak istemiyorum. Çocuğum da öyle olsun istemem. Çocuğumun kendi iyiliği için. İşte mesele bu son iki cümlede. Nasıl babam da benim iyiliğimi düşünüyorsa ben de çocuğumun iyiliğini kendi bakış açımdan düşünerek hareket edersem çocuğum mutlu olmayabilir. En iyisi çocuk yapmamak gibi.

Dün Yiğit hakkında konuşuyorlardı. Gece 1'de çıkıyor, 4'te geliyormuş eve. Kötü bir şeylere mi bulaşmış acaba bilmem ne... Bu çocuk 24-25 yaşında. Kaç yaşında bırakacaklar peşini. İyi bir şey değil tabi insanın peşinin bırakılması da böyle hiç güvenmemek de güzel değil. Bırak bir çocuğu, biraz yaşasın, kendi öğrensin. Tamam bazı geri dönüşü olmayan yollar var, eğer oraya girerse çıkmak zor. Peki al karşına konuş o zaman aman o kadar... Ne kadar kısıtlayabilirsin ki? Her insan bir tercih yapmalı hayatıyla ilgili. Belli sınırlar içinde yürümek zorunda bırakılmamalı. Ben tıbbı kendim seçmiş olabilirim. Bırakmayı da kendim seçebilirim. Bana gelip de "Tıbbı sen seçtin" demenin ne anlamı var? Tamam, herkesin görüşü farklıdır ama mesele kendine güvenin yitirilmesinde. Bakıyorsun ki herkes saçma buluyor kararını, diyorsun ki "Haa bu yanlış demek ki." Bu, günlük yaşamda her şey için oluyor. Yalnız yürürken gülme, konuşma, kollarını yukarda tutarak yürüme, sekerek yürüme... Yani sonuçta "normal" olmayan her şey. Böyle olunca biz aciz insanlar, ömrünü, diğer insanlar içinde sırıtmadan, farklı görünmeden, rezil olmadan sürdürmeye ve bitirmeye adıyor.  İşte birbirinin aynısı, kurallar izin verdiğince farklılaşabilen insanlar çıkıyor ortaya. 

Bir gün kendimden korkmadan, kendimi kabullenerek bunları okuyup belki de düzenleyecek miyim? Çok lazım gibi gelmiyor şu an, belki ilerde ihtiyaç duyarım böyle bir birleştirmeye. Bir de o kadar yazmışım, benden bir parça sonuçta bunlar. İnsan kaybolsun istemiyor. Hele ki bugünlerdeki gibi varlık mücadelesi verirken. Sanki bugünler çok kritik varoluşumda. Bir yol çizmem gereken günler. Savrulmayı kesmem gerek.


                                                                                                                       2013 ?

Nöbet

 Bugüne yetişememiş bebekler... En az bir gün daha annelerinin karnında kalacaklar. Bunu belki isterler, belki de aksine bir an önce çıkmak isterlerdi. Kim bilir... Kendileri bile bilemez. Ama şu bir gerçek ki, gerçek bir dönüm noktasındalar. Düşünsenize, doğacaklar.

Çok garip. Bu yerdeki birçok insan karnında başka bir insan daha taşıyor. Henüz gün yüzüne çıkamamış başka insanlar. Bebekler de güçsüz düşmüş olacak ki doğmaya çalışmaktan, sancılar da durmuş, ağrılar kesilmiş. Herkes huzurlu uykusunda gecenin üç buçuğunda. Yarın yine ve daha güçlü olarak bastıracaklar doğmak için. Başarabilirlerse ayın beşi yazacak kimliklerinde. Yarın, buradaki karınların bazıları inecek. Müthiş şişlik, bir anda inecek. Annesine müthiş acılar çektiren bebek, ödenen bedellerle elde edilmiş olacak.

Belki biraz fazladan kutsuyorum anneliği ister istemez ama çok havalı ya. Ne kadar acı çekeceğini kulaktan dolma da olsa bilerek hamile kalıyorlar. Sonra doğum gününde çekilen büyük bir acı. Artık dayanılmaz dereceyi geçtiği için dayanılır hale gelen bir acı ve dakikalar sonra dünyanın en mutlu insanlarından biri olmak. Ödenen bedel artınca kıymet artıyor olsa gerek. İnsan ister istemez, onun için neler çektiğini düşünüyor, duyuyor ve bağlanıyor herhalde.

Bir de sonrası var. Doğumdan sonrası. Lohusalık yani... Bu dönemdeki bunalımları anlamak ve normal karşılamak gerekir. Şu an müthiş tıbbi bilgimi devreye sokmak istemesem de oldukça hormonal bir dönem hamilelik. Evresine göre hormona durum değişikliklerine sebep oluyor bolca. Ve son günlerinde de çekilen ve insanın katlanabileceğinden büyük olduğu söylenen acı... Hormonlar ve acı, bebekle nasıl bir ilişki kurulmasına yol açar?Bunu bilemem ama hormonlar ve acı, ikisi de çok güçlü silahlar. Ucunun nereye döneceği de hiç belli olmaz.

İyi ki bu fedakar anneler var. Yoksa hiç bebeğimiz olmazdı.:)

                                                                                                        05.01.2015      04:00

                                                                                                (24'ten 4 kala)   (Yok artık)

Rüya- 2014?

 Dağın zirvesine arabasıyla tırmanıyordu. Ölmeye gidiyordu ama "niye"sini hatırlamıyordu. İntihar mı edecekti? Nereden geldiğini de hatırlamıyordu. Kardeşiyle değildi. Annesinin yanındayken mi vermişti bu kararı? Hatırlamıyordu.

Tek şerit gidiş tek şerit geliş, dar, tehlikeli bir yoldu. Sık sık karşı şeride geçti yol boyunca, vızır vızır arabalar geçti yanından hep, zirvedeydi ama yol düz devam ediyordu. Etraf ağaçlıktı, güneş veya aşağısı görünmüyordu. Bir ışık gördü, arabasının dışında bir adım daha attı ve birden gözleri kamaştı. Güneş ve sonsuzluğa benzer manzara, çok aşağılarda şehirler, belki deniz, dağlar, en güzel göründüğü ışıkta karşısındaydı. O şaşkınlık anında durdu. Ve arkasından bir araba- hızlı olmayan bir şekilde- çarptı ve o, kendi arabasının üzerinden sağ tarafa doğru fırladı ve uçurumdan aşağı süzülmeye başladı. "Sonunda," diye düşündü, korkmuyordu, buraya zaten bunun için gelmişti. Tat almaya çalıştı düşüşten. Bağıracaktı ama öylesine güzel bir düşüş oluyordu ki bozmak istemedi. Yapmak zorunda mıydım diye düşündü. Babasından, annesinden, kardeşinden özür diledi. Şehrin içinde yollar, yeşillikler içinde bir yere çarpacağı an "goodbye cruel world" sözü aklına geldi.

Uyandığında bir hastanede ayakta duruyordu. Yüzü yara bere içindeydi. Karşısında annesini görüyordu, ama annesi onu tanıyormuş gibi görünmüyordu. "Geçmiş olsun," dedi. O da annesinin tanımama oyununa uyarak; "Sağ ol, tanıdığınız doktor var mı?" diye sordu. Nedenini bilmiyordu ama bu seçiminden dolayı artık yolları bir daha kesişmeyecekti sanki ailesiyle, kesişmemeliydi. Belki de araya o yüzden böyle bir resmiyet girmişti. Gitmek üzereydi annesi, bir daha gelecek miydi? Doktoru sormasına şaşırdı kadın, "acaba hatırlıyor mu" diye düşündü. Tuhaf bir soru sorduğunu anlayan çocuk bir şeyler geveledi. "Sizi bırakayım mı?" diye sordu sonra. Tekrar yakınlaşmaya çalışıyordu. "Olduğu gün öyle yapmıştın ya?" Kadın, "Ben annen değilim" dedi. "Annen Fatma Kamalı öldü, ben onun kardeşiyim. Hoşçakalın."

Çocuk odasına döndü. Yatakta, yüzü yara bere içinde kardeşi yatıyordu. Sol gözünün solundaki su çiçeği izi çarptı gözüne. Uyandırdı kardeşini. "Sana ne oldu peki?" "Bilmiyorum" dedi kardeşi. "Yatalım mı?" Kabul etmeyecekti önce ama yatağın sıcaklığını görünce biraz yatmalarının iyi olacağını düşündü. Yattı. Olay hakkında ne hissediyodu? Geri dönüşü olmayan şeylere yol açtığı için hala biraz huzursuzdu galiba.

5 Aralık 2020 Cumartesi

Salondaki En Kötü Koltuk

 Telefonun ucunda Aydan Abi'nin sesi vardı. Onun kendine has argo tabirlerine artık alıştığımı düşünüyordum, yine de duyduğum soru karşısında vücudumu soğuk bir ter basmıştı.

"Anamın sesi geliyor mu?"

"Nasıl?Anlamadım Aydan Abi?"

"Anamın, diyorum, sesi oraya kadar geliyor mu? Merak ettim sadece. Sen mışıl mışıl uyurken, burada anamı sikiyorlar ve kadıncağız avazı çıktığı kadar bağırıyor. Çiftehavuzlar'dan duyabiliyor musun, onu sormak için rahatsız etmiştim."


...

Hakemleri gören Aydan Abi, ısınma sırasında yanıma geldi ve, "Korunuyorsun, değil mi?" diye sorduç Ona her zamanki gibi boş gözlerle baktığımı görünce, şöyle tamamladı: "Bu ortamda bu hakemler birazdan s.kişe başlarlar, ondan diyorum. Korunmasız olma!"


...


... sigarasını iki parmağıyla lacivert paketinden çıkardı ve yaktı. Bombanın piminin çekildiğini görmüştüm artık, oturduğum yerde diken üstündeydim.

"Semih Abi, bilirsin, ben de babam gibi seni çok severim. Ama bir baksana bana. Bende çıplak g.tle, kalkmış s.k üzerine gidecek yüz var mı?"


...


İsmet Abi mikrofonu adamın burnuna kadar uzatmıştı ve, "I am Turkish television!" diyerek, yine hiç kimsenin davetini beklemeden içeri girdi.

"Ben Türk televizyonuyum."

İsmet Abi'nin ona her kapıyı açacağına inandığı üç sihirli sözcük... Bu sözcükleri ondan o kadar çok duydum ki...


                                                                                Salondaki En Kötü Koltuk- Murat Murathanoğlu

Ağlamak

 "Ağlamak gülmenin kardeşidir. Ağlamayan gülemez ki!"

                                                                                                    Beynelmilel

Harry

 "Biliyor musun ne diyeceğim, Harry? Eğer hayatını kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmezse, seni öldürecek."

...

"Hayatında hiç işlerin bu kadar ters gidebileceği bir plan duydun mu?"


                                                                                    Harry Potter ve Sırlar Odası


Ama Ron şimdi Hermione'ye, sanki onu yepyeni bir açıdan görüyormuşçasına bakıyordu. "Hermione, Neville haklı- sen gerçekten de bir kızsın..."

...

"Sana şunu söylüyorum-benim önerdiğim adımları atarsan, makamında olsan da olmasan da, görüp göreceğimiz en cesur ve en büyük Sihir Bakanlarımızdan biri olarak hatırlanırsın. Ama harekete geçmezsen- tarih seni, kenara çekilip bizim yeniden kurmak için çaba sarfettiğimiz dünyayı yok etsin diye Voldemort'a ikinci bir fırsat veren adam olarak hatırlar!"


                                                                                Harry Potter ve Ateş Kadehi


"Sirius'un ölmesi benim hatam," dedi Dumbledore açıkça. "Ya da, hemen hemen tümüyle benim hatam mı diyeyim- tamamı için sorumluluğu üstlenecek kadar kendimi beğenmiş değilim."


                                                                                Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı


"Dumbledore diyor ki insanlar haklı değil de haksız olanları çok daha kolay bağışlarmış," dedi Hermione.

...

"Ee- şey- hayaletler saydamdır-"

"Oo, çok iyi," diye onun lafını kesti Snape, dudağı bükülmüştü. "Evet, aldığın yaklaşık altı yıllık sihir eğitiminin ziyan olmadığı kolaylıkla görülüyor, Potter. Hayaletler saydamdır."


                                                                                Harry Potter ve Melez Prens


Snape dehşete düşmüş görünüyordu.:

"Onu doğru anda ölebilsin diye mi hayatta tuttun yani?"

...

"...Tuhaf bir şey bu Harry, ama belki de iktidara en uygun olanlar, onu hiçbir zaman elde etmeye çalışmamış olanlardır."

...

"Son bir şey soracağım," dedi Harry. "Gerçek mi bu? Yoksa hepsi benim kafamın içinde mi olup bitiyor?" Dumbledore ona gülümsedi ve parlak sis yeniden inerek onu örterken, sesi Harry'nin kulaklarına net ve güçlü bir şekilde ulaştı:

"Elbette kafanın içinde olup bitiyor, Harry, ama bu niçin gerçek olmadığı anlamına gelsin ki?"

...

"KIZIMI BIRAK, SENİ KALTAK!"

...

"Ölülere acıma, Harry. Yaşayanlara acı, her şeyden çok da sevgisiz yaşayanlara."

...

Uzaklarda bir yerlerde Peeves'in kendi uydurduğu bir zafer şarkısını söyleyerek koridorlardan vınlayıp geçtiğini duydular:

Bitti, onları yendik, küçük Potter becerdi

Voldi çürüdü gitti, şimdi eğlence vakti!


                                                                                    Harry Potter ve Ölüm Yadigarları