12 Mayıs 2020 Salı

Sosyal Tutsaklık

           Burak için kaygılanmak neredeyse rutin bir alışkanlık. Sabah saatlerinde kendinden borç isteyen aynı şirkette çalıştığı arkadaşına, sinsi dünyanın ona öğrettiği bir refleksle "Yok abi, inan ben de çok kötü durumdayım," cevabını verdi.Konuşmanın devamında, paraya ihtiyacı olan arkadaşının dertleriyle yakından ilgilenerek, "yok" cevabının etkisini azaltmaya gayret etti. Konuşmanın sonundaysa, vicdanıyla, "kimseye borç vermeyeceksin" prensibi arasında sıkıştığından olacak, "Abi hay Allah ya, istiyorsan ben de bir arkadaşımdan isteyeyim" gibi, gerçeklikle blöf arasında gidip gelen bir cümle kurdu. "Yok ya hallederim ben, sağ ol" cevabını aldığında, rahatlayıp tertemiz bir insan suretinde masasına geri döndü. Burak gerçekten iyi bir insan. Yaşanan bu olay, onun küçük hesapların adamı olduğunu göstermiyor sevgili okurlar. Yalnızca, iyi insanların bolca istismar edildiği şu kaygan dünyada, bazen istemeden bu tür oyunların içinde buluyor kendini. İnsanevladı yalanını, açık vermeyen bir kurguyla yaşatabilirse herhangi bir vicdani sorun yaşamaz. Çünkü fire vermeyen bir yalan, gerçekliğin yerini hiç boşluk bırakmadan doldurmuştur. Ama yalan ufacık da olsa bir yerinden meme yaparsa işte o zaman bir vicdan karnavalı yaşanmaya başlar ve bazıları için de sonu gelmez bir kaygı şöleni... Burak şu saate kadar herhangi bir sorun yaşamadı. Ah o kurye çıkıp gelmeseydi, Burak'ın masasına doğru ilerlemeseydi, o kocaman paketi bırakmasaydı ve keşke borç isteyen arkadaşı bütün bu teslimat gösterisini izlemeseydi. Şu an, masada boyutları gittikçe büyüyen bir PS3 paketi, masanın yanında tedirgin bir Burak, az ilerde PS3 paketine dik dik bakan, az önce borç istemiş bir arkadaş ve havada bütün duvarlarda yankılanan "Yok abi, inan ben de çok kötü durumdayım" cümlesi eşliğinde 'bir kaygı hikayesi'ne giriş yapmak üzereyiz. Artık bütün saatlerin hep birden kaygıyı gösterdiği bir andayız. En baba PS3 oyunlarından daha şiddetli bir oyun bu. Zorluk derecesi 5 ve bu oyunda kahramanı aşırı kaygıdan ölmeden önce çıkışa ulaştırmak gerekiyor.
        "Hayırlı olsun" diye sesleniyor Parasız Bey. (Sesinde bir kinaye mi var?) Kesin "Şerefsiz" diyordur içinden diye düşünüyor Burak. Yanına gidip "36 ay taksitle aldım. Yoksa vallaha yok param." gibi bir açıklama yapmayı çok istiyor. Yapma Burak, bu cümlenin hayatta karşılığı yok. Bu durumun insanın diline oturan bir açıklaması yok, kelimeler yapış yapış olur ağzında. Burak da biliyor böyle bir açıklama türü olmadığını, zaten 6 ay taksitle aldı PS3'ü, kafadan 30 ay ekleyerek mantıklı bir zemine ulaşamayacağını biliyor. Evde bütün gece kurgularına devam ediyor. PS3 kutusunu açamıyor. Yaşama sevinci tamamen kayboldu. Kaygı böyledir, insanı yaşanan olayı bin defa düşünmeye, her yeniden düşünme seansında yeni kurgular eklemeye zorlar. Küçücük bir kaygı, düşüne düşüne devasa boyutlara ulaşıp yaratıcısını yiyebilir. Kendi yaratıcısıyla beslenen arsız bir hastalıktır kaygı...
         Buran, Kinaye Bey'i aramak için defalarca telefonu eline aldı. Defalarca arayamadı. Mesaj yazmaya başladı. Kaygı yüklü bir mesaj tek SMS'e sığmaz, mutlaka SMS-2'ye geçer. Kuraldır bu. Kaygılı bir adam için 2 mesaj iyi değildir. Burak mesajı teke düşürmek için cümlelerinden kelime eksiltmeye çalışıyor. Olmuyor. Sonra aniden, yüksek sesle, "Aç, adam gibi konuş!" diye bağırarak, kendi cümlesinden gaz alıp aramak için hamle yapıyor. Bu sefer kararlı. Buluyor numarayı rehberden. "Ne olursa olsun" diyor içinden. Ne oluyor? Olmuyor... Numara ekranda, parmağı 'yes' tuşunda bekleyen binlerce kararsız insanla aynı kaderi paylaşıyor. Elinde telefon öylece duruyor. Yaklaşık 1 saat sonra 'kaygı savaşları'ndan yorgun düşmüş Burak, son bir hamleyle mesajı yazıp, basıyor 'yes'tuşuna. Oluyor... Ama cevap gelmiyor!
         Ertesi gün şiddeti biraz azalmış kaygıyla beraber iş başı yapıyor. Kinaye Bey biraz neşesiz gözüküyor. Burak bu neşesiz suratı görür görmez, hazır bir refleksle kaygısını derhal eski şiddetine kavuşturuyor. Kinaye Bey'i biriyle konuşurken görünce, "Kesin beni anlatıyor" diye düşünüyor. Lanet ediyor PS3'e. Yanlış anlaşıldığını düşünüyor. "ben öyle bir insan değilim" diye haykırmak istiyor. Öğle yemeğinde Kinaye Bey, aniden çok gündelik bir ses tonuyla," Mesajını yeni gördüm, abi neler düşünmüşsün öyle, ne ilgisi var" deyince Burak birden rahatlıyor. 2 dakika önce kaygılarının pençesinde can vermek üzereyken, şimdi kendisi hakkında yapılan esprilere ortak olarak, hastalıklı yanlarının yumuşatılmasına neşeyle iştirak ediyor. Kaygılarını hayatın gerçekleri sandığını bir kere daha anlıyor. Kendi kendine gülüyor. Neşesi yerine geliyor Burak'ın. Böyledir Burak. Hayatı boyunca bir üfürükle yıkılıp, bir üfürükle toparlanır. Ve bir sonraki kaygıya kadar kendini sağlıklı sanır.


                                                                                                   

                                                                                                             Fırat Budacı

Kirpiler

         Birbirimize ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Zalimliğin başladığı yer burası, hoşgörünün başladığı yer de.
          Bazen kiminle konuşsam bilmediğim bir konunun uzmanıyla konuşuyormuşum gibi bir hisse kapılıyorum. Fıkrayı anlamadığı halde gülmeye çalışan biri gibi, otuz yıldır yaşadığı dünyaya sanki dün gelmiş gibi. Böyle anlarda nefes almakta güçlük çekiyorum.
         Tutarlılığı, şahsiyetsizliğin kamufle aracı haline getirmemek lazım


                                                                                              Hikayem Paramparça

Simyacı

       Papaz okulunda olduğu gibi, insan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar. İyi, ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır. Çünkü efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır.
       Aşkın, bir erkeğin kendi Kişisel Menkıbe'sinin peşinden gitmesine engel olmadığını anlaman gerekiyor. Böyle bir şey söz konusu olduğu zaman bil ki Evrenin Dili'ni konuşan Aşk değildir bu, yani gerçek Aşk değildir.
       Evrenin Ruhu'nu bizler besliyoruz ve üzerinde yaşadığımız dünya, bizim daha iyi ya da daha kötü olmamıza göre, daha iyi ya da daha kötü olacaktır.



                                                                                                          Simyacı